'Din Virüsü'nün yazarı Craig A. James, 'dinin evrimi'ni anlatırken Türkiye'nin ateizmden uzak kalışını 'büyüyen ekonomi'ye bağlıyor.
Geçen hafta IPSOS’un Reuters için yaptığı bir araştırmaya göre Türkiye dünyadaki ikinci en inançlı ülke. Ne anlama geliyor?
Türkiye’nin gayet normal bir ülke olduğunu gösteriyor. İnsanlar ebeveynlerinin inançları içinde büyür. O yüzden ABD’de Hıristiyanlık, Hindistan’da Hinduizm, Türkiye’de İslam devamlılığını kaybetmez. Fakat ateizm şu anda dünyada en hızlı yayılan dindir. Din diyorsam, inançsızlık elbette.
Büyüyen grup
Gerçekten mi?
Tabii. ABD’de ateistler, Hıristiyanlardan sonra en çok büyüyen grup. Avrupa’da da Hıristiyanlık ciddi biçimde zemin kaybediyor. Bazı Avrupa ülkelerindeki ateistlerin nüfus içindeki oranı yüzde 60’ları buluyor.
Türkiye neden etkilenmiyor?
Sebep büyüyen ekonomi. Hıristiyanların arttığı ülkelere bakın: Çin ve Afrika ülkeleri. Çünkü gelir dağılımında ciddi bir adaletsizlik ve yoksulluk var. Din sefaletten beslenir. Hayatta birçok kötü şey ortada makul sebep yokken cereyan eder. Ağaçlar insanların üstüne düşüyorsa, birileri de bunu açıklamak için hikâyeler uydurur. Ağacın altında kalanlar da bu hikâyelere inanmayı tercih eder. İyi bir eğitim ve ekonomi, bu tercihi bilim yönüne çevirir.
Yalnız Türkiye’de ağaçlar Çin ve Afrika ülkeleri kadar kafamıza düşmüyor. Hatta hükümete göre ekonomik gücümüz de gitgide artıyor.
İnsanlar uzun vadeli trendleri görmekte zorlanır. Hayat iyi giderken insanlar çocuklarına dini bilgiler vermekle uğraşmazlar. Katolik bir arkadaşım kilisenin müdavimi olmasa da Katolizm’in birincil prensiplerine inanır. O yüzden kızının da öğrenmesini istedi, onu kiliseye göndermeye başladı. Fakat hayatını tam bir Katolik gibi yaşamadığı için tuhaf anlar yaşandı. Kilisedeki derslere giden kızı, kısa süre sonra “Anne burada saçma şeyler anlatılıyor, gitmeyeceğim” dedi.
Bu hikâyeden çıkan ders nedir?
Çok basit: Bu arkadaşım başarılı bir işkadınıdır. Dini inancını muhafaza etse de hayatına yansıtmadı. Kızı, Tanrı’ya inanıyor ama bir daha asla kiliseye gitmeyecek. Ve kuvvetle muhtemeldir ki, onun çocukları Tanrı’ya da inanmayacak. Dolayısıyla ekonomik olarak gelişkin toplumlarda da dinin etkilerinin hemen silinmesini bekleyemezsiniz. Örnekte de gördüğünüz gibi iki kuşak sürüyor. Büyük ihtimalle Türkiye’de şu anda yaşanan da budur.
Nasıl?
Nüfusun yüzde 91’i inançlı çıkmış olabilir ama bu, toplumda dini fikir ve alışkanlıklarla ilgili nasıl bir alt akıntı olduğunu göstermez. Bir ankette Allah’a inanıyor musunuz sorusuna ‘evet’ cevabı verenlerin gerçekten dindar olduğunu söyleyebilir misiniz? ABD’de bunu anlatan bir deyim var: Lapa Hıristiyanları.
Ne demek o?
Üstüne bastığınızda veya bir müdahalede bulunduğunuzda çöker. Sağlam bir zemine oturmamıştır inançları. ABD’de ‘lapa Hıristiyan’ların sayısı artıyor. Ve onlar eğitimli ve para kazanan kesim. O kesimin birinci kuşağı dindardı, ikinci kuşağı dindar değil ama inanıyor. Üçüncü kuşağı ise inançsız.
Sıkça duyduğum bir cümle var: “Organize dinlere inanmıyorum ama yukarıda bir güç olduğunu biliyorum.” Ne düşünüyorsunuz?
Geçenlerde Katolik bir rahip, Hıristiyanlığın hayaletler, periler gibi paranormal varlıklarla uyuşmadığını söylüyordu. Bana göre dünyaya ya bilimsel bakarsınız ya da dindar. Tanrı’ya inanıyorsanız, aynı mantıkla perilere de inanın. Sizin söylediğiniz cümle de mantıksız ama benim anlattığım dinsel evrime harika bir örnek. 20 yıl sonra, o cümleyi kuranların çocukları hayatı sadece bilimle anlamayı tercih edecek.
Dinin evrimi
Kitabınızda Dawkins gibi siz de dinlerin yayılmasını ‘meme’lerle (mim diye okunur) ve evrim teorisiyle açıklıyorsunuz. Nedir ‘meme’?
En basit şekilde ‘bilgi birimi’ ya da ‘fikir’ olarak açıklanabilir. Ama öyle bir fikir ki, doğası gereği insanlar onu başka insanlara anlatma ihtiyacı duyuyor. Dini öğretiler de bu özel bilgi birimlerinden oluşur.
İyi ama kutsal kitaplar var… Binlerce yıl önce yazılmış ‘meme’lerden oluşuyorlarsa nasıl evriliyorlar?
Meme’ler birkaç yöntemle yayılır, biri yazılmış metinler aracılığıyla diğeri ağızdan ağıza.
Tek Tanrılı dinlerin doğuşunu evrim teorisiyle nasıl açıklıyorsunuz?
Evrim teorisine göre birbiriyle rekabet halinde olan iki tür varsa… Örneğin aynı temel özellikleri taşıyan iki kurdu ele alalım. İki kurttan ancak daha güçlü olan yaşamını devam ettirir. Dinler de böyle.
Konumuz Sosyal Darvinizim’e doğru gidiyor sanki…
Haklısınız ama bunu çok negatif çağrışımları olduğu için kullanmayı sevmiyorum. Yerine, tek tanrılı dinlerin doğuşunu “Güçlü olan kazanır” mantığıyla açıklıyorum.
Bugün din ve bilim arasında mı ‘güçlü olan kazanır’ rekabeti var?
Aynen öyle. Çevre koşullarına en iyi adapte olan kazanacak. Belki yüzyıl sonra. Olay tamamen biyolojik adaptasyon meselesidir. Kuzey Avrupa’da niçin ateizm yükselişte? Çünkü din hızlı değişen çevre koşullarına ayak uyduramıyor. Ekonomi hızla değişti, hastalıklara çözüm bulunmaya başlandı. Bilim, insanların beyninde tüm bu değişimlere aynı hızda adapte oldu, din olamadı.
Laikliğin inanca etkisi
Aynı araştırmaya göre inançlı olmayanların yüzde 56’sı Fransa’da. Bu Fransa’nın keskin laiklik politikasıyla ilgili mi?
Kesinlikle hayır. Siyasi politikalar dini inançları böyle etkilemez. Rusya on yıllar boyunca zalimce anti-dinciydi ama halk tersine iyice dindar oldu. Çünkü devlet kiliseleri kapatıp dindarları bezdiriyorken halkın refah düzeyi de düşüktü. Ona rağmen dine döndüler. Çünkü kötü zamanların ilacı dindir. Çin hükümeti anti-Hıristiyan ama Hıristiyanlık yayılıyor. Devletlerin din üstünde pek etkisi yoktur. Dinin iki düşmanı vardır: Eğitim ve refah.
Evet biz ateistler mutsuzuz
Kitabınızın ismi ‘Din Virüsü’… Ama birçok araştırma dindarlar daha mutlu ve sağlıklı olur diyor. Öyleyse din iyi huylu bir virüs mü?
Virüs, dinin bulaşıcı olduğunu anlatmak için kullandığım bir benzetme. Ama bu sağlık getirdiği anlamına gelmez. Dinin mutluluk ve sağlık getirmediğini söyleyen birçok araştırma da var ama basının hiç dikkatini çekmez. Hayata bilimsel yaklaşmak insanı mutlu eder diye bir kural da yok. Bilimsel insan mutlu mudur bilemem ama gerçekçi olduğu kesin. Evet belki ateistler olarak mutsuzuz çünkü dünya mahvolmuş vaziyette ve kimsenin bir şey yaptığı yok.
Ateizmle ilgili kitap sayısı da bunlara cevap veren dindar kitap sayısı da arttı.
Harika bir gelişme. Dinlerin çok gelişmiş bir bağışıklık sistemi vardır. ‘Eğer inanmazsanız cehennemde yanarsınız’ sözü en iyi kanıtı. Dindar kitaplardaki artış, dinin kendisini tehlikede hissettiğini gösteriyor çünkü defans mekanizmasını devreye soktu. O yüzden harika.
Ateist çetesi mi var?
Richard Dawkins, Christopher Hitchens ve Sam Harris’in başını çektiği ateistler için ‘Bunlar çete gibi çalışıyor’ diyorlar. Öyle mi yapıyorsunuz?
Elbette hayır. Birbirimizi yakından takip ediyoruz ama birçoğumuzun yüz yüze gelmişliği bile yok.
Size göre dinler bizlerin bilgi birimlerinden oluşuyor. Peki böyle mükemmel bir bağışıklık sistemi olan şeyi insanlık nasıl yarattı?
Kazara! Dünyadaki organizmaların büyük bölümü parazitimsidir. Neyin veya kimin neyi yarattığını anlamak zordur. Din de dilin yarattığı ‘meme’lerin yayılmasıyla oluştu. Dolayısıyla din aslında dilin doğuşunun beklenmeyen bir sonucu.
Belki genetik olarak bir güce inanmak zorundayız.
Dinin ‘bilgi birimleri’ bizi inanmaya ihtiyaç duyar hale getirdi. Yoksa öyle bir genetik kodumuz yok.
Radikal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder